Size İstanbul bildiğimiz kadar beton değilmiş ve resmen gizli bir cennet saklıymış dedirtecek bir öneriyle geldim. Atatürk Arboretumu dolaşırken size kendinizi kartpostaldaymış gibi hissettirecek ve inanılmaz doğa manzaraları sunacak. 3 adet yapay gölü ve sayısız ağaç ve bitki türüyle oksijene doymanın yanında romantik bir yürüyüşde yapmış olacaksınız. Sevgilimle bu haftasonu ne yapsak diye düşünenlere duyrulur. :) Söze önce Arboretum nedir Atatürk Arboretumun özellikleriyle başlıcam ama çok kısa tutucam. Cennet alanı anlatmaya geçicem hemen ! :)

Arboretum, kökeni, yaşı belli bilimsel araştırmalar için bir araya getirilmiş ağaç ve odunsu bitkilerin sergilendiği alana deniyor. Atatürk Arboretum'u için ağaç müzesi diyebiliriz.Hikayesi ise şöyle; 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Profesörü Hayrettin Kayacık tarafından bir arboretum kurma fikri sunulmuş. İlk planlara göre çok daha küçük 38 hektar olarak planlansa da şuan 296 hektar alanı kaplıyor. Ayrıca projenin bitmesi mali sebeplerden dolayı planlananlardan çok daha uzun sürmüş. Şuan çeşitliliği ve çok özel bitkileri barındırmasıyla bir çok araştırmacıyı kendine çekiyormuş.

Belgrad ormanına çok yakın, Sarıyer ilçesinde Bahçeköy yolu üzerinde. Atatürk Arboretum'u hangi mevsim gitmeliyiz? diye düşünürseniz, ben hem yaz hem sonbaharda gittim. Her iki mevsimde de tavsiye ederim. Yaz aylarında gittiğinizde "aman nasıl yürüyüş yapıcam sıcaktan bunalırım" diye düşünmeyin. Binbir çeşit ağaç var diyoruz, tahmin ettiğiniz kadar bunalmıyorsunuz. Gayet keyifli geçiyor. Sonbahar aylarında gitmeyi düşünürseniz, yaprakların kızarması, solması masalsı bir görünüm sunuyor Arboretuma. Her mevsimde ağaçların renklerini görmenizi tavsiye ederim. Ama ben sanırım sonbaharı sevdiğimden turunculu, sarılı ağaçları izlemeyi daha çok sevdim. Son sefer gittiğimde birde burayı karla kaplı görmeliyim dedim. Bu kış fırsatım olursa mutlaka İstanbul'da kar varken de gidicem.

Ne kadar zaman ayırmalıyız diye düşünüyorsanız, Uzun bir yürüyüş parkuru düşünün sadece görmeye gidenler için minimum 3-4 saati bulur. Her köşesi size tabiri caizse tam instagramlık fotoğraf köşeleri sunacağından daha da uzun sürebilir. İçeride oturabileceğiniz banklar mevcut, her yerde olmasa da dinlenmek istediğinizde bulacaksınızdır. Ama kafe ve restaurant yok. İçerde bir çay içerim diye düşünmeyin. İçerde sayısız özel ağaç türünün olduğunu, buranın halka açık olmasına rağmen aslında eğitim ve araştırma için kullanıldığından bahsettik. Ee bu kadar özel bir yeri korumak için bir kaç kısıtlama mevcut onları da aşağıda ekledim.

Haftasonu çok aşırı kalabalık olur diye düşünmeyin, tabi ki haftaiçi çok daha sakin olur ama biz gittiğimizde pazar günü ve gün ortası saatleriydi. Öyle erken saatlerde de gitmedik. Yaklaştığımızda her yere park eden arabaları görünce "ooof hınca hınç dolu" dedik ama alan o kadar büyük ki kalabalıktan rahatsız olmuyorsunuz. Herkes bir yerlere dağılıyor. Haftasonu giderseniz ve araba yığınına sizde denk gelirseniz umutsuzluğa kapılmayın diye belirtmek istedim.

Gelelim giriş ücretlerine, haftasonu ve haftaiçi fiyatlar farklı.

Haftaiçi :

Öğrenci  : 2,5 TL

Yetişkin : 7,5 TL

Haftasonu :

Öğrenci : 7,5 TL

Yetişkin : 20 TL

Ve müzekart geçmiyor.

Cennetten bir köşe olur da fotografçılar olmaz mı, haftaiçi haftasonu fark etmeksizin gelin damat, nişan veya dergi çekimleri için orda bir çok fotografçıya rastlayacaksınız. Siz de kendi çekiminizi orda olmasını istiyorsanız ki bence güzel bir seçenek, Fotograf çekimleri için normal girişten farklı bir tarife mevcut. Sanırım 400küsür gibi bir fiyat ve toplam 6 kişi girebiliyorsunuz. Tabi ayrıntılı bilgi için mutlaka arayın.

Ayrıntılı bilgi için de telefon numaralarını ekliyorum.  0212 226 19 29

Eğer giderseniz diye bir iki önerimi de aşağıya ekledim.

Sevgiyle kalın.